Genel

Balıkçının gözünden denizlerde son durum

Hem insan eli hem de ekolojik faktörler denizlerimizdeki ekosistemi çökme noktasına getiriyor. Tüm bu olumsuzluklar özellikle küçük ölçekli balıkçıları etkiliyor.

Abone Ol

Hem insan eli hem de ekolojik faktörler denizlerimizdeki ekosistemi çökme noktasına getiriyor. Tüm bu olumsuzluklar özellikle küçük ölçekli balıkçıları etkiliyor.

Dolgu alanları, aşırı ve kontrolsüz avlanma, endüstriyel atıklar, müsilaj ve daha fazlası...

İnsan eli ve ekolojik etkenler özellikle İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi’ndeki ekolojik sistemi çökme noktasına getirirken bu durum en çok küçük ölçekli balıkçıları olumsuz etkiliyor.

Geçtiğimiz yıl Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj felaketi ise tüm bu olumsuzlukları gözler önüne sererken denizlerimizdeki balık sayısı ve balık çeşitliliği her geçen gün biraz daha azalıyor.

İstanbul’da tekneleriyle balıkçılık yapan Barış Köksalan ve Necla Yazıcı karşılaşılan bu olumsuzlukların en aza indirilebilmesi için yapılması gerekenleri  anlattı.

Balıkçının gözünden denizlerimizi bekleyen tehlike

Müsilajda balıkçıların da suçu var

Hem kalabalık hem de sanayi kenti olan İstanbul ve Kocaeli gibi şehirlere kıyısı olan Marmara Denizi için durumun daha kritik olduğunu söylüyor Barış Köksalan.

“Sadece balığın avlanması ile ilgili sıkıntı yok, denizlerle ilgili bir sıkıntımız da var. Zaten müsilaj da kirliliğin sonucunda oluştu. Bunu şu an durduran hiçbir faktör yok. Kirletmeye devam ediyoruz. Özellikle Marmara Denizi’nin etrafında bulunan büyükşehirler ve metropollerde yaşayan milyonlarca insanın atıkları denizlere ulaşıyor”.

Necla Yazıcı ise geçtiğimiz yıl yaşanan müsilaj felaketinde sorumlunun sadece denizi kirleten faktörlerin olmadığını, balıkçıların da müsilajın yayılmasında parmağının olduğunu belirtiyor.

“Denizdeki planktonların çoğalması ne demek? Hani diyoruz ya biz balıkçıların musilajda etkisi yok. Sebep değiliz ama etkimiz de var yani. Kıraça, çaça, hamsi, sardalya… Bunlar planktonla besleniyor. Beslenme olmayınca planktonlar artıyor. Çevre kirliliği ile birleşip bu sorun bize müsilaj olarak geri dönüyor”.

Müsilajın kendilerine ders olduğunun altını çizen Yazıcı, av yasağı ile denizin dinlendiğini, yasağın ardından ise balık sayısı ve çeşitliliğinde gözle görülür bir artışla karşılaştıklarını söyledi.

“Doğaya şefkatli davranırsak doğa da bize mükâfatını verir”.

Balıkçının gözünden denizlerimizi bekleyen tehlike

Yavruyken avlamak en büyük tehlike

Türkiye kara sularındaki balık çeşitliliğinin azalmasındaki bir diğer önemli etken ise balıkların henüz yavruyken avlanması.

“Tavuğu kesmenin bir anlamı yok. Bırakın yumurtlasın tavuk” diyen Barış Köksalan endüstriyel balık avcılığının uçuk bir şekilde devam ettiğini bu nedenle de balıkların üreme hatta yumurtlama şansı bulamadığının altını çiziyor."

Necla Yazıcı ise yavru balık avcılığının çiftlik balığı üretiminde önemli rol aldığını bir kilo çiftlik balığını yetiştirmek için denizden yedi kilo yavru balığının yakalanıp yem olarak kullanıldığını söylüyor.

Bu sorunu lehimize çevirmek elimizde

Her iki balıkçı da hem denizlerin hem de balık çeşitliliğinin kurtarılması için ortak hareket edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Denizlerdeki ekosistemin yok olmaması için özellikle atık su artımının çok iyi yapılması gerektiğini söyleyen Barış Köksalan’a göre dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli noktalar ise kıyılardaki yapılaşma ve dolgu alanları.

Dünyayı bekleyen önemli bir gıda sıkıntı olduğunu belirten Köksalan ülke olarak bu sıkıntıyı kendi lehimize çevirebileceğimizi söyledi.

“Bu sıkıntıdan biz neden başarılı olarak çıkmayalım ki? Elimizde çok güzel bir alternatifimiz üç tane denizimiz var. Her tarafımız bereketli denizlerle çevrili. Bunları önümüzdeki 10-20 yılda daha verimli kullanmak bence büyük bir fırsattır bizim için”.