En Çok Hangi Sese Kulak Veriyoruz: Nefsin Sesi mi, Yoksa Vicdanın Sesi mi?
İnsanın içinde hiç susmayan, birbiriyle yarış hâlinde bulunan ve insanı yönetmeye çalışan ve iki ses vardır.
Biri hep iyiliğe, güzelliğe, sevgiye çağırır; diğeri ise kötülüğe, çirkinliğe, boşvermişliğe.
Biri Rahmanî'dir, diğeri şeytanî. Biri vicdanın sesidir, diğeri ise nefsin sesi.
İnsanoğlu, ne zaman vicdanının sesini dinleyip evinde, çevresinde iyi bir insan olmaya, hayırlı bir iş yapmaya kalkışsa, nefsinin sesi onu engellemek için uğraşır durur:
"Aman, boşver. Görmezden gel."
"Senden başkası yok mu? Sana mı kaldı?"
"Senin daha önemli işlerin var."
"Ne yapabilirim ki? Allah yardım etsin…" gibi ardı arkası kesilmeyen caydırıcı hislerle engel olmaya çalışır insana.
Vicdanın sesi ise o hayırlı işi yaptırabilmek gayesiyle için için sızlar:
"İşte kazanma vakti."
"Allah’ın rızasına ulaşabilmen için belki de bir fırsat."
"Amel defterine yazdırabileceğin en kıymetli sermaye."
"Gönlüne huzur ve sürur verecek, başka gönüllerde sevgi çiçekleri açtıracağın hiçbir fırsatı kaçırma…" diyerek çırpınır durur.
Hangisini daha çok besleyip kuvvetlendiriyorsa insan, onun sesine daha çok kulak verir. Tek derdi dünya olanda nefsin sesinin borusu öter; vicdanın sesi bile duyulmaz.
Fânî dünyayı, bâki olan âhiretini kazanmak, Allah’ın rızasına, sevgisine mazhar olmak amacıyla yaşayanda ise vicdanının sesi hep gür çıkar. En ufak hayrı bile ifa etmeye azami gayret gösterir. Hep kötülüğü fısıldayan nefsin sesi ise kısılır.
Öyleyse, içimizden gelen seslere iyi kulak vermeli:
Bizi hayır yapmaya mı davet ediyor, yoksa o hayrın elimizden uçup gitmesine mi uğraşıyor?
Gönüllere sevgi tohumları ekmemizi mi istiyor, yoksa gönüllere dikenler batırıp kan revan içinde bırakmaya mı?
Bizi hep dünyalık işlerle mi oyalıyor, yoksa âhiretimizi kazanmamız için mi uğraşıyor?
Hislerin hayra mı, yoksa şerre mi çağırdığını daha iyi anlamamız için ruhumuzu ve gönlümüzü daha çok beslemeye, sürekli beslemeye gayret etmeliyiz ki vicdanımızın sesini hep daha gür hissedebilelim.
Ayten Kutluay