Gazete olarak yaptığımız araştırmalarımız neticesinde “ŞİDDET” kavramının ülkemizdeki durumuyla ilgili çok çapıcı bilgilere ulaşmış bulunuyoruz. Kamuoyuna sık sık gündeme getirilen “KADINA ŞİDDET” kavramının gerçek yönünü öğrenmek isteyenlere bu haberimizin detaylarını okumalarını tavsiye ediyoruz.

Şiddet…

İnsanların birbirine karşı uygulamış olduğu her türlü haddi aşan davranış şiddetin bir çeşidi olduğu için, şiddeti sadece fiziksel bir kalıba sokmak yanlış bir yaklaşım olmakla birlikte, böyle bir yaklaşımın şiddet sorunlarının artmasına da sebep olacağı bir gerçektir.

Diğer yandan insanlar arasında gerçekleşen şiddet eylemlerini cinsiyetçi bir yaklaşımla ele alma hatası da şiddet sorunlarının kök unsurlarının göz ardı edilmesine ve haliyle yanlış tedbirler alınarak, vahametin daha da artmasına hizmet eden ayrı bir hatalı yaklaşım oluyor.

Kadına Şiddet…

Kanunlarımıza göre KADINA ŞİDDET, sadece kadın olduğu için birine karşı uygulanan şiddettir. Mesela cahiliye döneminde kızların diri diri toprağa gömülmesi veya batıda bir zamanlar kadının insan olup olmadığının tartışılması ve kadınlara aşağılık bir varlık muamelesi yapılması bu duruma verilecek en etkili örneklerdir.

Peki ülkemizde “KADINA ŞİDDET” sorunu var mı ?

16 kez ehliyetsiz yakalanan gencin sonu kötü bitti! 16 kez ehliyetsiz yakalanan gencin sonu kötü bitti!

Bu soruya cevap vermeden önce ülkemizde yaşanan şiddet vakalarına genel olarak bakmak suretiyle, bu olayların içinde sadece kadın olduğu için şiddete uğrayan insanların olup olmadığını incelemek lazımdır.

     

Ülkemizde Şiddetin durumu…

Ülkemizde yaşanan şiddet eylemleri genel olarak incelendiğinde, şiddet şikâyetini netice veren olaylarda karşılıklı anlaşmazlıkların ve haklılık psikolojisinin büyük bir orana sahip olduğu görülmektedir. Yani cinsiyet temelli bir şiddet eğilimi yok denecek kadar azdır. Kadın-erkek arasındaki şiddet eylemlerinde yine büyük çoğunlukla karşılıklı anlaşmazlığın netice verdiği kavga sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çerçevede istatistiksel verilere baktığımızda yaşanan genel şiddet olaylarının büyük çoğunluğunda şiddete uğrayan tarafın erkek olduğu da görülmektedir.

  Örneğin 2021 yılında yaşanan cinayetlerde kadın maktul oranı yaklaşık %18 iken, erkek maktul oranı ise %82’dir. Ne gariptir ki, bizlere medeniyetin beşiği olarak sunulan Avrupa’da kadın maktul oranı bize nazaran çok daha yüksek durumdadır. Örneğin Almanya’da yıl içinde meydana gelen cinayetlerde bizde %18 olana kadın maktul oranı yaklaşık %50’dir. Ancak Almanya’da bizim ülkemizde olduğu kadar KADINA ŞİDDET ve KADIN CİNAYETİ haberi yapılmıyor.

Kadın maktulleri oluşturan cinayet vakalarını incelediğimizde ise dikkat çekici bazı sonuçlara ulaştık. Şöyle ki; yaşanan cinayetlerde sadece kadın olduğu için öldürülen kadınların yok denecek kadar az olduğu, diğer yandan kök sebeplerin farklılık arz ettiği görünüyor. Örneğin Süresiz nafaka sorunu, velayet kavgaları, aldatma etkenleri yaşanan cinayet nedenlerinin büyük kısmını teşkil etmektedir. Yani buradan da anlaşılacağı üzere sadece kadın olduğu için öldüren kadın ülkemizde yok denecek kadar azdır. Bu açıdan ülkemizde şiddet sorunu olduğu, ancak KADINA ŞİDDET sorunu olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Resim kurumlarda durum nedir ?

Devletimizin ilgili kurumlarındaki ilgili bazı kamu görevlilerinin yukarda izahını yaptığımız şekilde düşündüğü, yani ülkemizde şiddet sorunu olduğu, ancak kadına şiddet sorunu olmadığı noktasın oldukları biliniyor. Bu nedenle bu tür kavgalara “KADINA ŞİDDET” olarak değil, insanlar arasında yaşanan şiddet vakaları olarak bakmak lazımdır. Ancak bu sayede çözüme yönelik sağlıklı ve kalıcı yöntemler geliştirilebilir. Aksi halde, cinsiyetçi bir şekilde atılan hiçbir adım çare olmayacak, hatta daha kötü sonuçlar verecektir.

Yukarda izahı yapılan bilgiler ışığında, tüm dünyada da olduğu gibi ülkemizde de bir şiddet sorunun olduğu ve şiddete maruz kalanlar içinde kadınların oransal olarak Avrupa’ya nazaran bile çok az olduğu görülmekle birlikte,  kadınlara sadece kadın oldukları için uygulanan şiddet türünün ülkemizde yok denecek kadar az olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle şiddet mağduru kadınların maruz kaldığı  şiddet eylemini “KADINA ŞİDDET” olarak tanımlamak yerine “ŞİDDET” olarak tanımlamak ve bu çerçevede şiddetin kök sebeplerine yönelik gerekli araştırmaları yapmak ve uygun tedbirleri tespit ederek çözüme gitmek en doğru yol olacaktır.

      Alanında uzman kişilerin açıklamalarına baktığımızda, Şiddet eylemlerinde cinsiyet ayrımcılığı yapmanın toplumun sosyal psikolojisi açısından çok ciddi riskleri beraberinde getirdiği sonucuna ulaşıyoruz.

 

Kadına Şiddet Söyleminin Oluşturduğu Büyük Tehdit…

Ülkemizde şiddete maruz kalan kadınların genel şiddet olaylarındaki oranı çok az olmasına rağmen, sadece şiddet mağduru kadınlar gündeme getirilir ve çoğunluğu oluşturan diğer şiddet olayları perdelenirse, toplum nazarında(özellikle kızlar) şiddete uğrayanların çoğunun kadın olduğu algısı oluşur. Böyle bir algı, yetişen nesil üzerinde çok zararlı bir algının oluşmasına neden olur. Şöyle ki; böyle bir ortamda büyüyen kız çocukları, erkekleri potansiyel bir tehdit olarak görmeye başlar. Erkek çocuklar ise kendi cinsine karşı soğutulmuş olur. Bu iki faktörün sonuçlarını bir arada değerlendirdiğimizde, özellikle kızlarda erkeklere karşı bir önyargı oluşması ve haliyle evliliğe soğuk bakmaları, evlenseler dahi önyargı nedeniyle evlilik bağının her an risk altına olması gibi sonuçlar kaçınılmaz bir hale gelecektir.

            Sonuç…

Sonuç itibariyle şiddet olaylarından sadece içinde kadın olanları alıp, bu olayları da “KADINA ŞİDDET” başlığıyla ısrarla gündeme getirmek ve diğer şiddet vakalarını gizlemek; hem toplumun sosyal psikolojisi açısından yıkıcı sonuçlar vermekte, hem de diğer şiddet vakalarının “KADINA ŞİDDET” algısının gölgesinde kalmasına neden olarak, kök sebeplerin araştırılmasına ve dolayısıyla gerekli etkin tedbirlerin tespit edilerek alınmasın mani olmaktadır.  Yani esasında ülkemizde hiç olmaması gereken KADINA ŞİDDET yaygarası, genel şiddet olaylarına neden olan kök unsurların tespitinin ve çözüme kavuşturulmasının önünde çok ciddi bir engel teşkil etmektedir. Bu vahim durum kadın ve erkek boyutunda yaşanan mağduriyetleri azaltmak bir yana dursun, aksine arttırmaktadır.

Hal böyle iken, ülkemizin sosyal yapısını ve huzurunu bozmak amacıyla kasıtlı olarak oluşturulduğuna inandığım “KADINA ŞİDDET” kavramının gündem yapılmaması ve şiddet olaylarının her hangi bir ayrımcılık yapılmadan gündeme getirilerek değerlendirilmesinin, şiddet olayları ile etkin mücadele açısından hayati bir öneme sahip olduğuna inanıyoruz.