Her yanış bir tevbe her yakarış bir istiğfardır. Günahın ateşiyle alev alan insan “yandım Allah’ım, yandım!” der, af diler ve o ateşin yangınını gözyaşlarıyla söndürmeye çalışır ve bütün acziyetiyle boynu bükük yardım diler.
Günahın ateşi bir kor gibi düşer insanın sadrına. O ateşle ruhu, vicdanı ve bedeni de alev alev yanar…
Günahlarla kirlenen, yanan gönlün temizleyicisi istiğfar, suyu gözyaşıdır.
Nasıl ki;
Gök ağlayınca, yeryüzü o rahmet yağmurlarıyla adeta yıkanır. O yağmur damlaları yeryüzünde bulunan her canlıya can suyu olur. Göz ağlayınca da gönül o yaşlarla adete yıkanır.
Allah için akan her damla gözyaşı ve istiğfar gönülde ekili bulunan o manevi duyguların bir bir yeşermesine ve gönlün dirilmesine vesile olur. O sebeple gönül evinin devamlı istiğfar ve gözyaşı ile temizlenmesi ve ameli salihlerle de beslenmesi gerekir.
Ruh çok mübarek bir nurdur. “ Göklerin ve yerin nuru” (Nur/359 olan Allah, insana ruhundan ruh üflemiştir.”(Hicr/29) Allah hayat sıfatından bize hayat bahşetmiştir.
Ruhumuzun gıdası da bize hayat bahşedene kulluktur. İhtiyaçlarını ibadet, itaat, zikir, ilim, tevbe, istiğfar, dua, hizmet gibi gıdalarla giderir.
İnsanoğlu, ne zaman ki gönlünü, ruhunu doyurmayı bırakır, o zaman nefsinin arzularına mağlup olur ve ruhu zayıf düşmeye başlar. başlar. Günahlar cazip hale gelir ve o günahları işlemeye meyleder. Ve“bir kereden bir şey olmaz!”, “herkes yapıyor, ne olacak?”, “tevbe ederim, Allah affeder!” ,“dünyaya bir daha mı geleceğim?” diye süregelen şeytani sözlerle rahatsız olan vicdanının sesini duymaz, günahların ağırlığını hissedemez hale gelir. Bir de bakar ki etrafı kendi gibi olan insanlarla dolmuş ve işlenen günahlar normalmiş gibi bir hale bürünmüş.
Halbuki insan fıtri olarak tertemiz bir şekilde dünyaya gelir ve bu fıtri temizliği korumak için kendini devamlı Kur’an’la, ibadetlerle, zikirle, ihlaslı ve takvalı salih amellerle meşgul etmesi gerekir.
Âyet-i kerîmede, samimiyet ve amel-i sâlih istiyor, tevbe istiyor Cenâb-ı Hak:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne de evlâdın babası nâmına hiçbir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokmân, 33) buyuruyor.
Resulullah- sallallahu aleyhi vessellem hadislerinde istiğfarın önemini ve faydasını şöyle beyan buyurur:
“Bir kimse istiğfarı dilinden düşürmezse, Allah Teala ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona ummadığı yerden rızık verir.”(Ebu Davud, Vitir,26/1518;İbn-i Mace, Edeb,57)
Gelmiş ve geçmiş bütün günahları bağışlandığı halde, devamlı tevbe ve istiğfarda bulunan Can Peygamberimizi sallallahu aleyhi vesellem:
“Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” (Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81.
Ve şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Allah’a tevbe edip O’ndan af dileyin. Zira ben O’na günde yüz defa tevbe ederim. (Müslim, Zikir, 42)
Cenab-ı Hak samimi şekilde tevbe eden, tevbesinde sadık olan kullarını affedeceğini ve kendisine yönelenlerin günahlarını sevaba çevireceğini biz kullarına bildiriyor ve şöyle buyuruyor:
“Ancak tevbe ve iman edip salih amel işleyenler başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”(el-Furkan, 70)
Öyleyse, Allah’ a muhabettimizi, “seven, sevdiğini sevgisi ölçüsünde anar” düsturunca devamlı taze tutmamız, nefsimizin ve şeytanın oyunuyla düştüğümüz günahımızdan hemen tevbe etmemiz bilhassa seher vakitlerinde nedametle bağışlanmayı dilememiz , gönlümüzü zikir, ilim ve ameli salihlerle devamlı beslememiz gerekir ve Rab’bimizin rızasını her an arayarak, O’na tertemiz bir amel defteriyle kavuşabilmek için devamlı gayret etmemiz, dua etmemiz icab eder.
Ne güzel demiş Mevlana:
Nedamet ateşiyle dolu bir gönülle tevbe et. Zira çiçekler güneşli ve ıslak yerlerde açar.
Ayten KUTLUAY